31 Ocak 2014 Cuma

bir bitirme projesi ve öğrenci evi olarak hank'in otobüsü


Hank, kendi deyimiyle yalnızca kağıt üstünde var olan, “gerçek” olmayan projeler yapmaktan çok yorulmuş bir mimarlık öğrencisi. Hikayesi, bitirme projesi olarak hani şu Amerikan filmlerinden bildiğimiz eski tip okul servislerinden birini satın alıp, “ev”e dönüştürmesiyle başlıyor.
“mimarlık fakültesinde, hayali müşteriler için, asla var olmayacak ve detaylarını bile tam olarak anlamadığım binalar çizmekten yorulmuştum. Ellerimle çalışmayı, detayları doğrudan keşfetmeyi, ve tam boyutta çalışmanın, üretmenin tadını çıkarmayı istedim. Bitirme projem için bir okul servisi almaya ve onu küçük bir yaşam alanına dönüştürmeye karar verdim.” diye anlatıyor macerasının başlangıcını. Bu arada danışmanı Adam Marcus’u minnetle anmadan da geçmiyor, çünkü fakülte için böyle sıradışı ve gerçek ebatlarda çalışılmış bir projeyi kabul ettirmekte Hank’e çok yardımı dokunmuş.


Craiglist’ten 3000 dolara satın aldığı bu eski otobüs, iyileştirme çabalarıyla 6000 dolara malolmuş. Projenin büyük kısmı 15 haftada tamamlanmış. Anlattığına göre; ilk yedi hafta tamamen prototip oluşturma ve tasarım aşamasıyla geçmiş. Sonrası ise daha kolay olmuş anlaşılan.


Hank, projesini; bir yanıyla insanlara var olan bir şeyin nasıl dönüştürülebileceğini göstermek ve diğer yanıyla da mimarlık öğrencilerinin gerçek boyutta, gerçek malzemelerle çalışmasının ne kadar önemli olduğuna dikkat çekebilmek için anlamlı buluyor. ki katılmamak elde değil.. Sitesinde projeyle ilgili yazdığı yazıda, temel bazı fizik kurallarını bile bilmeyen mimarlık öğrencileri olduğunun altını çiziyor. Elbette bu kadar pratikle ilgili bir mesleğin, bu kadar kağıt üstünde öğrenilmesi –ya da maketlerle- nedeniyle, bunlar şaşılacak bilgiler değil..
Projenin kendisine gelecek olursak.. otobüs temel olarak dört bölümden oluşuyor; banyo-tuvalet, mutfak, oturma bölümü ve yatma bölümü. Bu alanlar birbirinden herhangi bir ayırıcıyla değil, eşyaların yerleşim biçimiyle ayrılmış.


Kendi web sayfasından aldığım tüm fotoğraflardan gördüğüm kadarıyla bir otobüs ancak bu kadar işlevsel kullanılabilir! Ortaya çıkan şeyin bu kadar ferah olmasına şaşırdım çünkü, her ne kadar eski geniş bir otobüsse de.. neticede bir otobüs! oturma alanı, özellikle de yatma alanı çok işlevsel. her detayıyla öyle. iki  tek kişilik yataktan oluşan yatak odasının mobilyaları, her kısmı değerlendirilerek çok pratik ve işlevsel bir tasarımla üretilmiş. gerekirse birleştirilip daha geniş bir yatak elde edilebiliyor. oturma alanının rahatlığınaysa belli ki diyecek yok. 




Her şey oldukça sade ama bir o kadar işlevsel düşünülmüş. Gözümü tırmalayan tek şey otobüsün dış kısmı, o gri kısım oldu. belli ki Hank, renklere düşkünlüğü olan biri değil ama en azından dışarıda daha sıcak hava verecek bir dokunuş aradı gözüm doğrusu.
“Merhaba ben Hank. Bir otobüs satın aldım” cümlesiyle açılan web sayfasında pek çok teknik detay ayrıntısıyla anlatılıyor. Başından beri buna "hikaye", "macera" deyişimin bir nedeni daha var: Projesini bitirdikten sonra Ağustos 2013 itibariyle ailesi ve arkadaşlarıyla birlikte 500 millik bir seyahate çıkmış Hank; Ulusal parkları dolaşıyor ve yolculuğun tadını çıkarıyorlar. web sayfasından yolculuk detaylarına da ulaşmak mümkün..



Yaptığı şey çok anlamlı; fakültenin –belli ki danışman hocasının da katkılarıyla- bu projeye onay vermesi ve Hank’in yaşayarak öğrenip sonra bize mimarlık eğitiminin handikaplarını çooook uzak yollardan ses verip anlatması açısından kıymeti büyük. Teori iyidir, ama pratik çok çok daha iyidir. Bunu sık sık unutuyoruz.. Bu blogda aslında mimar olmayıp da kendi yaşam alanlarını inşa eden insanlardan söz ediyorum çoklukla, ben de eminim ki kağıt üzerinde ya da maketlerle çalışan pek çok mimarlık öğrencisinden daha fazla teknik detaya vakıf bu insanlar. Çünkü pratik, hakikaten çok önemli. Hank, bu proje sırasında özellikle de elindeki malzeme, bir yaşam alanı olarak üretilmediğinden çeşitli teknik sorunlarla karşılaşmış ama bunlarla başedebilmeyi tam da bu sırada öğrenmiş. Umarım gönül verdiği işlerle ilgili teoride uğraşan hepimiz, bir gün pratikte onları gerçekleştirme imkanı buluruz.
Şimdilik Hank'in evine bir göz atmak ve projenin nasıl bugünlere geldiğini kendisinden dinlemek isterseniz şu videoları izleyin derim: 

http://www.youtube.com/watch?v=yAEm382PeS4

http://www.youtube.com/watch?v=dSB94okeFWE



15 Ocak 2014 Çarşamba

don kişot işgal evi ve horasan harcı atölyesi

metin yeğin
dün, yeldeğirmeni dayanışma, işgal evi don kişot sosyal merkezi'nde metin yeğin tarafından düzenlenen bir horasan harcı atölyesi gerçekleşti. önce kısaca don kişot sosyal merkezi'nden bahsedip sonra atölyenin detaylarına girmek istiyorum.
Don kişot işgal evi, az önce de bahsettiğim üzere kadıköy-yeldeğirmeni'nde bulunuyor. mahalle yeldeğirmeni olunca, işgal evinin don kişot olması kaçınılmaz olmuş, gerçekten de yeldeğirmenlerine savaş verilen şu son dönemde, böyle bir isim çok manidar.



Burası neden işgal edildi? çünkü kadıköyün ortasında yer alan bu koca beton bina yaklaşık 25 senedir davalık olduğundan, adeta atılıp unutulmuş bir çöp gibi öylece duruyor. Bir dönemin tek evi onlarca kişiye satan dolandırıcı müteahhitlerinden birinin klasik bir dolandırıcılık hikayesi anlayacağınız.




Gezi sürecinden sonra başlayan kitlesel isyan hareketleri, hepimizin bildiği gibi semt semt ve hatta mahalle mahalle forumlar doğurdu. bir araya gelip; kadın-erkek, iktidar-muhalefet sorunlarından tutun da, ekolojik problemler, sokak hayvanları ne bileyim en ufak yerel sorunlara kadar büyüklü küçüklü pek çok konuyu tartışır, öneriler getirir, yöntemler belirler, çözümler arar olduk. yeldeğirmeni dayanışma da bu topluluklarından biriydi. gezi sürecinin hemen ardından işgal ettikleri bu ev ise, pek çok etkinliğe, toplantıya, -hatta uluslararası pek çok konuğa- ev sahipliği eder oldu. orası artık yıllardır atıl vaziyette duran bir beton yığını olmaktan çıktı, işgalcilerin ellerinde grafittilerle dolu, rengarenk bir yaşam alanına dönüştü. elbette yapılacak çok şey var daha, yapılmaya devam eden çok şeyle birlikte. neler mi yapıyorlar? kendi ağızlarından şöyle bir özet geçilebilir belki: "Mümkün olduğu kadar kendine yeten bir yer yaratmak istiyoruz. Mesela bugün eko mimari sunumu vardı ve haftaya çalışması var. Mimar bir arkadaşımız, atık malzeme ve şişelerden duvar yapma yöntemlerini anlattı; onun anlattığı doğrultuda eksikleri tamamlayacağız. Suyu yağmurdan elde etme ve ısı yalıtımı üzerine çalışıyoruz. Işık için mum ve lüks lambası kullanıyoruz."




don kişot işgal evine mahalle sakinleri de destek veriyor, hem de gencinden yaşlısına.. ilk polis baskını olduğunda bile mahalleli sahip çıktı herkesten önce. çaylar, börekler.. gerçekten adının hakkını verir şekilde güzel bir dayanışma örgütlenmeye devam ediyor.




diğer yandan dediğim gibi etkinlikler de sürüyor. ben de twitter aracılığıyla haberdar olduğum bir etkinlik sayesinde ilk kez işgal evini ziyaret etme fırsatı buldum. duyuruda metin yeğin tarafından horasan harcı atölyesi düzenleneceği yazıyordu. oldukça heyecanlandım, çünkü horasan harcı çok duyulduk ama pek de bilinmedik bir harçtır. hakkında pek çok rivayet dolanır. Sağlamlığı, yalıtım gücü ve doğallığıyla gerçekten dikkate değer olan bu harç, osmanlı zamanında pek çok yapıda kullanılmıştır. günümüzde ise pek kullanılan bir teknik değil, malum; hayatlarımıza beton girdi.. fakat özellikle ekolojik mimari hareketlerinde hala kullanılmakta.
metin yeğin, aslında istanbul'a yaptığı kısa ziyaretinde don kişot evinin yan cephelerinden birini sıvamak üzere düzenlemiş bu atölyeyi. fakat atölye öncesi duvar yalıtım amaçlı straforla kaplandığından sıvama işi ertelendi. hal böyle olunca da, uzun uzun fakat çokça heves uyandırarak dünyanın çeşitli yerlerinde yaşadığı işgal hareketi ve ekolojik mimari deneyimlerini anlattı. türkiye'de kocaman bir araziyi işgal edip viranşehir'de yaptıkları kerpiç-horasan harcı evlerden tutun da el salvador'a kadar. deneyimleri benim açımdan çok heyecan vericiydi; yalnızca kerpiç ya da horasan harcı değil, yeşil duvar çalışmaları da hepimizin ilgisini çekti ve bunu birebir uygulamakta olan biri olarak teknik pek çok detaya da girmesi sayesinde çok şey öğrendik. uygulama üzerine de belki toplaşılıp bir şeyler yapılabilecek ki, nasıl heyecanla beklediğimi anlatamam!
horasan harcına gelince: horasan harcını şimdiye kadar çok doğal ve ucuz olduğu için tercih ettikleri kerpiç evlere uygulamışlar. hazırlanışı da çok basit: % 40 toprak, % 30 kireç (tercihen sönmemiş) ve % 30 kiremit tozu. biraz da saman.. ve tabii istenirse organik toz boya (ki bu da çok ucuz. bakmayın organik her şeyin bu kadar pahalı oluşuna. yeğin'in de dediği gibi, bu tarz malzemelerde ne kadar ucuz, o kadar az işlenmiş. yani o kadar doğala yakın.) tüm yapmanız gereken bu malzemeyi karıştırıp sıvamak. böylece nefes alabilen, kışları sıcak, yazları serin, yangına dayanıklı, oldukça sağlam bir sıva elde ediyorsunuz. üstelik neredeyse bedavaya geliyor ve çok doğal!
keşke yeğin'in anlattığı her şeyi buraya yazabilsem, elbette not tutamadım ağzım açık dinlemekten ama hepsi aklımda. ne var ki, bu yazı şimdiden çok uzadı. 
şimdi ben hevesle uygulama aşamasına geçebilmeyi bekliyorum, belki don kişot işgal evi sayesinde yaşanabilecek bu deneyim iple çekilmeyecek gibi değil çünkü. umarım çok geçmez ya da umarım metin yeğin gibi, mimarlıkla hiçbir alakası olmayan biri olarak ben de, barınma hakkı için ekolojik yapı inşasında çalışma imkanı bulurum. yeldeğirmeni dayanışmaya, don kişot sosyal merkezi'ne ve metin yeğin'e çok teşekkür ederim.

13 Ocak 2014 Pazartesi

bahçede bir masal evi


Michael Buck, emekli bir resim öğretmeni, İngiltere Oxfordshire’da yaşıyor. Resimlerde görülen bu masal evini bahçesine yalnızca 150 euroya malederek inşa etmiş! Düşünsenize, bu fiyata neredeyse bir kedi evi bile alamıyorsunuz. Insan istesin yeter ki neler yapmıyor! Üstelik ortaya çıkan bu küçük ev sahiden masallardan çıkmış gibi, kim böyle bir kaçış yeri olsun istemez ki?


Buck, maliyeti düşürmek için belirli prensipleri takip etmiş: yalnızca bulabileceği malzemeleri kullanmış ve bir doğayla uyumlu inşa tekniği olarak insan gücü dışında bir güç gerektirmeyen aletler kullanmış.
Yapının temeli taşlardan oluşuyor. Satın alınmış hiçbir şey kullanılmamış inşaatta. Örneğin zemindeki ahşaplar, komşusunun artık kullanmadığı teknesine ait, pencerelerdeki camlar hurdaya çıkmış bir kamyondan alınmış. Inşaatta kullanılan temel malzemelerden biri olan saman bile çevreden toplanmış.


Bu küçük evde elektrik ve su tesisatı yok ama hemen yanındaki dere, yeterli bir su kaynağı. Evin ısınması bir odun sobasıyla sağlanıyor. Cob evin yapısı gereği ısınması oldukça kolay olduğundan odun sobası yeterli olmuş. duvarlar tipik kil-saman karışımıyken, sazdan yapılmış geleneksel bir çatı sistemi kullanılmış. Dışarıda ise bir de kompost tuvalet bulunuyor. Evle ilgili her şey o kadar keyifli görünüyor ki, dışarıdaki odun istifi bile sanat eseri gibi olmuş doğrusu.


Buck diyor ki; “insanlara bu evlerin hiçbir maliyeti olmadığını göstermek istedim. Hayatlarımızı, pek çok insanın kredilerini ödemek zorunda oldukları için hoşlanmadıkları işleri yapmakla geçirdiği bir düzende yaşıyoruz.”
bucks, malzeme avında!
çok eğlenmiyorlar mı sizce de?

Sahiden de öyle, hangimizin kredi kartı borcu ya da başını sokabilmek için aldığı beton kafeslere ödemek zorunda kaldığı kredisi yok ki? Michael Bucks’ın da başka bir evi varken bu evi yapmaktaki amacı o yüzden şahane, hepimize bir şey göstermek. Çünkü bazen anlatmakla olmuyor, ya da yazmakla. Bazen görmeye, dokunabilmeye ve “demek sahiden olabiliyormuş” demeye ihtiyacımız var..

11 Ocak 2014 Cumartesi

Oz Büyücüsü'nün 75. Yılı ve kasırga mağduru bir çiftlik evi replikası


2014; Frank Baum’un The Wonderful Wizard of Oz (1900)  isimli kitabından 1939’da uyarlanan Oz Büyücüsü (The Wizard of Oz) isimli fantastic müzikal filmin 75. Yılı. Zannediyorum, duymayanımız, bilmeyenimiz, kitabına, çizgi filmine, müzikaline rastlamayanımız yoktur. Hal böyle olunca, bu klasiğin 75. Yıl kutlamaları da etkinliklerle başlamış.
Bunlardan biri de Maine’de 15 sanatçının bir araya gelerek gerçekleştirdiği bir enstalasyon: Oz Büyücüsü karakterlerinden Dorothy’nin çiftlik evi. Tamamen hurdalardan yapılmış enstalasyonun adı: “Resisting Entrophy: There’s No Place Like Home”


Çalışma, gerçekten de “Kasırga sırasında bir hortuma çekilip de, sonra Lanetli Cadı’nın kafasına atılmış gibi” gibi görünüyor; filmdeki ev örnek alınarak yapılmış elbette. 


Yaklaşık 10 ayak uzunluğundaki enstalasyon, bünyesinde mimariyi ve heykel sanatını da barındırıyor. Tam da bu yüzden kalabalık denebilecek bir ekip tarafından gerçekleştirilmiş. Ekip, Jared Cowan tarafından yönetilmiş ve enstalasyon için tercihen 24 saat zaman sınırı konmuş. Fakat elbette malzeme toplamaları birkaç gün almış. Tüm malzemeleri topladıktan sonra bir tam gün çalışarak ortaya bu kasırga mağduru evi çıkarmışlar.  


Farnsworth Museum'un öncülük ettiği projenin yapım aşamasına şu sayfadaki videodan ulaşabilirsiniz. Çalışmada yer alan sanatçıların listesi ise şöyle: 

Jared CowanAndy White
Bethany EngstromDavid Allen
Eric LeppanenTrelawney O'Brien
Alexis IammarinoSiglinde Langholz
Owen CartwrightGreta Van Campen
Susan SmithJonathan Laurence
Ashley SeeligSean Taylor
Ben bu çalışmaya bayıldım doğrusu. Galiba darmadağın ama yine de ayakta durmaya direnen şeyleri gerçekten seviyorum.
Madem konumuz bu oldu, şimdi biraz daha Oz Büyücüsü havasına girelim mi?

Em Teyze: Bugün bize yardım et de kendine başına hiçbir bela gelmeyecek bir yer bul!
Dorothy: Hiç bela olmayan bir yer. Öyle bir yer olduğunu düşünüyor musun Toto? Olmalı. Tekneyle ya da trenle gidebileceğin bir yer değil. Uzak, çok çok uzak.. Ay’ın ötesinde, yağmurun ötesinde.. (ve Judy Garland Somewhere Over The Rainbow’u söylemeye başlar..)


* Son olarak eklemek istediğim iki video vardı fakat yine bir sitenin daha yasaklandığı günler yaşıyoruz, vimeo linki veremiyorum o yüzden ama şu sayfadan izlenebiliyor. videolarda filmin munchkinlerinden biri olan M. Pellegrini, son derece içten bir şekilde Oz büyücüsü'nün neden hala bu kadar sevildiğini ve çocukları ne kadar sevdiğini anlatıyor. İzlemenizi kesinlikle tavsiye ederim..

9 Ocak 2014 Perşembe

karavanda yaşamak ya da evini sırtında taşımak


Heather ve kocası Shane, Amerikayı bir uçtan diğer uca dolaşabilmek için yaklaşık 3 aydır rengarenk, yaşam dolu bir karavanda sürdürüyorlar hayatlarını. 64 model bu karavan onlara başta çok emeğe malolmuş. Eh, eski model bir taşıt, günümüzde bunca yol yapacak ve yetmezmiş gibi onun içinde yaşayacaksın.. elbette yapılacak çok şey olmuştur. Yalnızca dışında değil, içinde de pek çok düzenleme gerekmiş. Ama fotoğraflardan görüldüğü gibi şahane bir yaşam alanına dönüşmüş sonunda.


Heather diyor ki: “İçinin bizi yansıtmasını istedik. Gördüğünüz gibi eğlenceli, renkli bir havası olsun istedik. Bitirmek 4 ayımızı aldı. Şimdiye kadar yaptığımız en zor şeydi ama kesinlikle değdiğini söyleyebilirim. Biliyorduk ki tüm bu işler biter bitmez seyahatimiz başlayabilecekti.
Gerçekten bu kadar küçük bir alanda yaşamak o kadar zor değilmiş, şimdi büyük bir yerde yaşayabileceğimden şüpheliyim.”


Şimdi Heather ve Shane yollarda. Söylediğim gibi Amerikayı bir baştan bir başa dolaşmaktalar. Bu güzel seyahatlerini bloglarında da anlatıyorlar. Böyle rengarenk, baktıkça insanın içini açan bir karavanda yaşıyor ve bir rota belirlemiş oradan oraya dolaşıyorlar. Daha şahane bir yaşam düşünemiyorum doğrusu..


Burada zannediyorum iki ana fikir var; öncelikle nerede yaşadığın değil orayı nasıl dönüştürebildiğin, ne kadar “yaşanılası” kılabildiğin önemli. Şimdi hepimize öğretilen iki oda bir salon kavramı işte burada fosluyor, iyi de oluyor.

İkincisi de, dünya kaçmıyor evet. Milyon yıldır burada tüm ihtişamıyla duruyor. Fakat sorun şu ki, ömür geçiyor. O yüzden yapamıyorsak da en azından heyecanlarını paylaşabildiğimiz böyle insanlar olduğu için bir yerlerde şanslıyız.. umarım dileyen herkes düşebilsin yollara, üstelik de böyle rengarenk..!