30 Ağustos 2016 Salı

müthiş bir hikaye: büyükanne prisbrey'in şişe köy'ü!



büyükanne prisbrey'in şişe köy'ü kaliforniya'nın simi vadisinde saklı küçücük bir köy. tressa prisbey'in kurduğu bu küçük köyde, otuzdan fazla heykel ve hepsi bizzat prisbey tarafından yapılmış on altı da bina var. ve biliyor musunuz, bu binalarda bir milyon civarı şişe ve başka bir takım atık malzemeler bulunuyor. bir milyon! dile kolay..



peki böyle bir köy neden kurulmuş olabilir? bana sorsanız olası pek çok sebep sayabilirdim herhalde ama bunlardan hiçbiri "kalemlerini koyacak yer bulamadığı için binalar inşa etmek zorunda kalmış" olmazdı. evet evet, bu doğru.. büyükanne prisbey bu köyü 1956'da 60 yaşındayken inşa etmeye başlamış çünkü kalemlerini koyacak binalara ihtiyacı varmış! (kalem biriktirirken daha dikkatli olmalıyım, 60 yaşımda bu kadar enerjik olamayabilirim..) on yıllardır hobi olarak biriktirdiği bu kalemlerin sayısı 17 bini geçtiğinde böyle bir ihtiyaç içinde olması sürpriz değil. tam da aklında bu düşünceler varken bir parkta gördüğü şişe bina ona ilham vermiş ve prisbey'in macerası böylece başlamış..



ilk işi kız kardeşi ile birlikte çöplerden şişe toplamaya başlamak olmuş. binaların aynı anda inşa edilmemiş elbette, ilk önce "kalem evi" ardından da araziyi yakınlarındaki hindi çiftliğinin kokusu ve tozundan uzak tutması için çevre duvarını inşa etmiş.



kalem evi bittikten sonra kendini durduramamış olacak ki, biriktirdiği oyuncak bebekler için de (hiç de az değil; tam 600 adet bebek!) bir bina inşa etmeye karar vermiş. sonra ver elini "şişe köy'ün pisa kulesi", "oyuncak bebek tapınağı", "kleopatra'nın yatak odası", "yuvarlak ev" ve diğerleri..



büyükanne prisbrey her yeni eklediği binayı da diğerleriyle renkli mozaik patikalar yaparak birbirine bağlamış. asıl malzemesi şişeler olsa da köyün inşasında pek çok atık madde kullanmış.



büyükanne prisbrey tam 26 yıl boyunca bu köyü inşa etmeye devam etmiş.. Yaşı nedeniyle elden ayaktan düşünce 86 yaşında köyü bırakıp kızının yanına taşınmasının ardından 92 yaşında hayatını kaybetmiş.


köyü inşa ettikten sonra çok sayıda ziyaretçi bu ilgi çekici yapıları görmek için yanına gitmiş, her ne kadar ziyaretçilerden tur başına 1 dolardan az alıyor olsa da, ziyaretçilerin pek çoğu daha fazlasını vererek büyükanne prisbrey'e destek olmuşlar.



büyükannenin ölümünden sonra da ziyaretçilerin uğrak yeri olan bu köy, 1994'te deprem sonucu epey hasar görmüş. fakat prisbrey'in bu inanılmaz emeği yine de boşa çıkmamış ve kar amacı gütmeyen bir kuruluş tarafından onarılıp restore edilmiş. şu anda da koruma altında tutulmaya devam ediliyor.
çok çılgın bir hikaye değil mi? ömrünü kalem toplamaya adayıp, sonra biriken kalemleri saklamak için bir binaya ihtiyaç duyup, bu amaç için seneler boyu şişe toplayıp koca bir köy inşa etmek! tamam kabul, büyükanne'nin biriktirme/toplama yanı güçlüymüş ama düşünsenize, hangimiz 60 yaşımızdan 86 yaşımıza kadar tek başımıza böyle rengarenk bir köy inşa ederdik? hem de kalemlerimizi saklamak için?
tam da yazdığım bu son cümlede aklıma gelen şiiri sizinle de paylaşmadan edemeyeceğim, büyükanne prisbrey'e selam olsun!


Yaşamak şakaya gelmez, 
büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın 
                       bir sincap gibi mesela, 
yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden, 
                       yani bütün işin gücün yaşamak olacak. 
Yaşamayı ciddiye alacaksın, 
yani o derecede, öylesine ki, 
mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda, 
yahut kocaman gözlüklerin, 
                        beyaz gömleğinle bir laboratuvarda 
                                    insanlar için ölebileceksin, 
                        hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için, 
                        hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken, 
                        hem de en güzel en gerçek şeyin 
                                      yaşamak olduğunu bildiğin halde. 
Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı, 
yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin, 
           hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil, 
           ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için, 
                                      yaşamak yanı ağır bastığından. (nazım hikmet)








28 Ağustos 2016 Pazar

Sınıfların En Güzeli!



burası ingiltere norwich'te bir okul için tasarlanmış bahçe sınıfı. Jay Hadley tarafından tasarlanmış bu sınıf jay ve 7 yaşındaki oğlu tarafından yapılmış. beni bu sınıftan bahsetmeye asıl iten şeyse jay'in dünyalar tatlısı kızıl saçlı oğlunun bu sınıfı tanıttığı video oldu. nasıl sevgiyle her detayı anlatmış! ne dediğini anlamıyor olsanız dahi, 7 yaşındaki bu çocuğun yine çocuklar için tasarlanmış bir yapıyı nasıl sevgiyle anlattığını görmek için -yazının sonuna eklediğim- bu videoyu izlemenizi tavsiye ederim.



yapının tamamı ahşaptan oluşuyor. yapının tamamında beş farklı ağaç türü var. İskeletinde sedir, kapı ve kapı kasasında meşe, pencerelerde karaağaç, çatıda dişbudak ve cephelerde kokulu karaçam kullanılmış. çatıda bitkiler de yetişiyor, yani yaşayan bir çatısı var. jay hadley'in çok kısa zamanda tamamladığı bu sınıfa belli ki çocuklar kendi aralarında "hobbit evi" diyorlar, çünkü jay'in videosu böyle başlıyor: "bu bizim hobbit evimiz!"



pek de yanlış bir tanımlama değil, küçük boylular için şahane küçük bir yaşam alanı olmuş. pencerelerin birinde bir ağaç, diğerindeyse bir kedi var. bir çocuk için epey büyüleyici olmalı.
videoyu izlerseniz siz de göreceksiniz ki ahşabın kendi içindeki gözlerini bile tek tek seviyor jay'in oğlu. öyle bir sevmek, öyle bir benimsemek :)
bizim beton yığını okulları düşününce hak vermemek elde değil, değil mi?

işte sözü geçen video: